Bölüm 1: Klişelerin Dansı

✨✨

Klişeler tıpkı bir dans gibidir…

Pek çoklarının hayatına kibar ve centilmen bir dans partneri gibi yaşanılan tüm anlar girer de spot ışıklarının üzerine çevrildiği kocaman bir salonda onlarla vals yaptıktan sonra ‘Benim başıma geleceğini düşünmezdim.’ dedirtecek zamanları düşünür durur insan…
0
Yorumlarx
İçinden, ‘Ben bunu kitaplarda okudum, filmlerde izledim.’ diye geçirirken, kendisinin de aynısını yaşıyor olduğunu ne kadar inkar etse de, o gece göz alıcı ışıkların altındaki vals bitmeden bırakmaz onu klişe diye burun kıvırdığı anlar.
0
Yorumlarx

Gecenin devamında, “Üşüyor musun?” sorusu kulaklara çalınırken, “Neden?” diyerek anlamazca dans eşine bakıldığında karşılığında, “Sarılmak için sebep arıyorum.” diyerek daha da derine çeker, tüm bu insanlığın aşina olduğu ama kendinizin başına geldiğinde burun kıvırıp da büyükleneceğiniz ama aslında tüm klişelerin göbeğine düştüğünüz o zamanlarda.

Her şey bitip de geceden geriye göğsüne saplanan kurşunun çıkış yarasının sızısıyla kanayan insanoğlu tüm klişeler yok olduğunda çırılçıplak, saf bir kırılganlığın hüküm sürdüğü yalnızlıkla baş başa kalır, yıllardır acısını duyumsadığı yaranın artık taşıyamayacağı yüküyle.

İşte en yakın arkadaşına yanındaki katlanabilir, dandik amfi koltuklarından birini tutmuş, kocaman salonun ortasında yalnızca onun gelmesini bekleyen masmavi gözlü gençse aciz bir insanoğluydu yalnızca, belki de klişelerin en büyüğünü yaşayan.

İlkel ama dünyanın en güzel duygusu olan aşkı yıllardır tam göğsünde bir broş misali taşıyordu, her gün görse de bir türlü istediği gibi dokunamadığı en yakın arkadaşını beklerken gözlerine ulaşmayan gülümsemesini etrafındaki diğer arkadaşlarına saçarken.
Eline telefonunu alıp saate baktığında dersin başlamasına çok az bir zaman kaldığını görünce Ömer’e mesaj atmak için tıpkı kendi kalbi gibi ona ait olan sohbet kısmını merakla açmıştı ki beklediği yakışıklı suret amfinin kapısında göründü.

Selim’in onu gördüğü anda gülümsemesi gerçekten gözlerine ulaştı, yıllardır olduğu gibi. Ancak her zamanki şekilde kısa sürdü gözlerinden taşan yakamoz ışıkları… Tıpkı dışarı oyun oynamak için çıktıktan kısa bir süre sonra akşam ezanı okunan ve eve girmesi gereken küçük bir çocuk misali buruk bir tatla donandı tüm uzuvları.

Gözlerinin önüne serilen, ağzında buruk bir tat bırakan manzara ise Ömer’in kolunun altına aldığı fakültenin en güzel kızlarından birinin varlığıydı. Aycan? Belki de Ayşin? Adını bile tam hatırlamıyordu Selim, hatırlamasına da gerek yoktu aslında.
Yıllardır Ömer’in kolunun altındaki kızlar zaman zaman değişirdi ancak Selim’in sol yanını sızım sızım sızlatan kurşunun çıkış yarasının acısı varlığını hatırlatmak istercesine hep orada kalırdı.
Alt dudağını ısırıp da derin bir nefes almıştı ki, Ömer onun yanına gelip her zamanki kafa tokuşturmalarından birini layık gördü en yakın arkadaşına.

”Kardeşim?” dedi sevecen bir ifadeyle.

”Selam.”

Yanındaki güzel kızı gösterip, “Aycan’ı tanıyorsun zaten.” diyerek yeni kız arkadaşını en yakın arkadaşına tanıtmak için gözlerinden belli olan heyecanla gülümsedi.

”Evet, merhaba.”
Kız neşeli bir şekilde, “Merhaba Selim, nasılsın?” diye sordu.
”İyiyim, bizimkine yer tuttum, bekliyorum her zamanki gibi işte. Sen nasılsın?” diyerek kimselerin anlayamadığı o sahte gülümseme maskesini diğer maskelerini sakladığı kuytu karanlıklardan çıkarıp da yüzüne taktı.
Kız, “Valla aynı işte Selim.” dedikten sonra yalancı bir kızgınlıkla Ömer’e dönüp kaşlarını çatarak, “Demek arkadaşına yer tutturuyorsun ha, ne ayıp!” dedi.
”Bu bizim geleneğimiz ama değil mi Selim? Ben geç kalırım Selim’im bana hep yer tutar.”
Selim, gelen aitlik ekiyle bile kalbinde yeşeren umuda içinden bildiği tüm küfürleri sıraladı. Bu umut denilen meret hiç silinmeyecek miydi ciğerinin bile en köşesinde saklandığı yerden? Tam ‘Bu kez unutacağım, bu son.’ dediği her an Ömer bir şekilde bir sözü, bir bakışıyla kendisine bağlıyordu onu yine, hem de haberi bile olmadan.
O gülümseyerek kafasını sallamıştı ki Aycan gördüğü arkadaşlarının yanına gitmek için ağzının içinde bir şeyler mırıldanıp amfinin diğer tarafındaki kızların yanına doğru ilerledi. Ömer ise kızın arkasından hülyalı hülyalı bakmaya başladı eh kızın güzelliği dillere destanken Ömer kapmıştı kızı yine, hem de çok da bir efor sarfetmeden.
Selim kendi varlığını arkadaşına hatırlatmak ister gibi ona doğru tip tip bakarak gürültüyle boğazını temizledi.
”Ha.”
”Ha ya. Şerefsiz sabahtan beri seni bekiyorum.”
”Kızma lan mavi boncuğum, Aycan’ı aldım fakültesinden anlarsın ya centilmen şekli falan çekiyorum kıza.” dedi göz kırparak.
”Mesaj atsaydın beklemezdim. Ben de mal gibi erkenden geldim, ders çalışacağız diye.”
”Aklımdan çıkmış.” diyerek Selim’in hiç dayanamadığı, o güzel, açık kahverengi gözlerini hüzünle kıstı Ömer. “Kardeşim ayıp ediyorsun ama benim için biraz beklediysen ne olmuş?”
”Lan zaten hep ben seni bekliyorum! Göt lalesi.”
”O güzel ağzına küfür yakışmıyor. Bak şimdi ne diyorum ben.” dedi. Sözlerinin ardından Selim’e doğru yaklaşıp çocuğun kolunu yumuşacık bir şekilde tuttu.
”He şerefsiz piç ne diyorsun?”
0
Yorumlarx

“Ben bu dersi eksem? Bana kızar mısın? Aycan’ın dersi yokmuş da ‘Sinemaya gidelim mi?’ dedi kıramadım kızı. Söz telafi edeceğim lan. Sana bir kilo salatalık alacağım, o çok sevdiğin çıtırlardan hem de.”

Selim’in hemen her hafta duyduğu cümlelere içi yansa da dışından sadece sinirini göstermek ister gibi kaşlarını çatarak arkadaşına baktı. Ne bekliyordu ki? Ömer’in aklı kızlarla flörte erdiğinden beri Selim her daim ikinci plana atılan, her zaman köşede bekleyen ve arkadaşı için anlayışlı olması gereken taraf olmuştu ya zaten.

“Bakma şöyle sinirli sinirli mavi boncuğum, söz yarın ne dersen yapacağım. Hatta lisedeki gibi bir günlük kölen say beni, yarın emrine amadeyim.”

Bu sırada yanlarına gelen Aycan ikiliye gülümseyerek bakarken, “Ne güzel dostluğunuz var sizin. İnsan imreniyor.” dedi içten bir şekilde.

“Ya ya öyledir, bu şerefsiz hep beni eker ben de koyun gibi beklerim.”

“Selim!”

“Tamam tamam hadi eyvallah.”

Aycan vedalaştığı Selim’in elini sıkıp da amfinin çıkışına doğru giderken; Ömer, kendisine olan siniri yaydığı enerjiden bile belli olan en yakın arkadaşına bakıp, “Telafi etmezsem tüm Boğaziçi üzerimden geçsin, bak bu kadar büyük konuştum lan.” dedi.

“Tamam kardeşim.”

“Lan arama motoruna adam yazınca bile fotoğrafın çıkıyor hem de en yakışıklı halin. Benim imzayı da sen halledersin.” diyerek Selim’in omzunu sıkıp hızla Aycan’ı da kolunun altına aldıktan sonra amfiden çıktı, arkasında yıllardır bıraktığı enkazın farkında bile olmadan.

✨✨

Biten günün ardından Selim’in tüm dersler, özellikle şirketler muhasebesiyle icra iflas hukuku içinden geçmişken sırtındaki kitaplar yüzünden ağırlaşmış çantaya söve söve evine doğru gidiyordu. Ailesi ve kız kardeşi yüzünden yaşadıklarının yanında son zamanlarda geçmek zorunda olduğu dersler çok da umrunda değildi bakıldığında.

Mahallede yürürken bile insanların bakışlarındaki nefreti ve tiksintiyi görmemek için başını kaldıramıyor, aylardır babasına mahalleden taşınmak için yalvarsa da adam gururundan gitmem diyordu da başka bir şey demiyordu.

Yine başı önünde eğik, kendisinin olmayan ama sırtlanmak zorunda kaldığı utançla mahallenin küçük parkından evine doğru ilerliyordu ki tanıdık bir sesin, “Vay vay vay orospunun abisine bakın siz.” dediğini işitti.

Elleri kendi iradesinden bağımsız yumruk olmuşken, “Ne diyorsun lan sen sikik?” diyerek arkasından gelen sese döndü. Oturdukları yerin işsiz güçsüz, kendilerini mahalle abisi sayan ve mahallenin namusunu koruduklarını iddia eden ne kadar boş tip varsa hepsinin Selim’e doğru yamuk bir biçimde gülümseyerek baktıklarını gördü.

Birazdan çıkacak olan kavgadan kaçamayacağını ama tek başına da bu şerefsizleri indiremeyeceğini bildiğinden cebindeki telefonun son aramalar kısmındaki Ömer’i aramaya başladı. Bir umut arkadaşı telefonu açar da çıkan sesleri duyup yanına gelir diye düşünüyordu.

“Pezevenkler konuşabiliyor muydu Hasan? Baksana arkadaş kardeşini evli adama yamayıp bir de alnı ak gezebiliyor hani mahallede.” dedi, kendisini mahallenin itlerinin başı sayan Kadir.

“Bilmem ki abi? Bunun kadar haysiyetsizini mahalle tarihinde görmedik ki.”

“Mahalle tarihine çalışacağına iş güç sahibi olsan otuz beşinde yanındaki kardeşin yaşındaki adama abi demezdin it.” dedi Selim sinirle.

Bir yandan da Ömer’i aramaya devam ediyor, içinden arkadaşının aramalarını görmesi için dualarını sıralıyordu. Telefonu açıp konuşmaları duysa bile mahallede olduklarını anlar en azından dayak yedikten sonra alıp onu evine götürürdü, yiyeceği dayaktan kaçış olmadığını on beş kişilik grubu gördünde anlamıştı çocuk.

“Bacak kadar pezevenge bak sen hele. Olmayan adamlığından mı güç alıyon sen bebe?” diyen Kadir, “Bir de dindar geçinirsiniz, her sik sizde amına koyayım.” diye de ekledi.

“Alırım dalağını senin düzgün konuş sik kırığı.”

“Büyümüş de küfür etmeyi öğrenmiş abisi, dur yaklaşayım da yamacına bir de yakından et bana küfürleri sen.”

“Sik satan köpek.”*

“Çok ayıp, ağzına ayar çekmenin vakti gelmiş senin.”

Duyduğu cümleden sonrasını gelen yumruklar ve tekmeler yüzünden pek de anlamlandıramayan Selim için yediği dayağın acısından çok yine en zor zamanında yanında olmayan en yakın arkadaşının yokluğunun acısı gölgede bıraktı.

Aylardır boğuştuğu sezon sezon dizi çıkabilecek meselelerini en ön koltuktan izlemesine rağmen yine onun tarafından yalnız bırakılıyor oluşuna yandı tüm iç organları. O Ömer’i dağ sanıp da ona yaslanmak isterken, Ömer yine ona uçurum olmuş hiç acımadan atmıştı Selim’i sert kayalıkların tam üzerine, kanatsız, uçmayı bilmeyen bir kuş misali.

Az önce yediği tekmelerden sebep sızlayan göğüs kafesi hem bir aşkın ev sahibi hem de bir güvenin bitişiydi sanki.

Oysa çocukluğundan beri saf ışık bellediği adam bir gün onu hayalindeki cennete götürecekti ya da Selim öyle ümit ediyordu bilinmez. Her şeyi kusursuzlaştıran gülümsemesiyle onun pek çok yönden kusurlu olan hayatını bile bir dokunuşla tastamam yapacak gibiydi Ömer sanki.

Aklı yükseklere tırmanırken burnundan, ağzından gelen kanların dahi farkında olmadan beyaz bir ışığa doğru ilerlemeye başladı. Bilinci kapanırken içinde bir şeyler de eş zamanlı kaybolmak istiyordu, artık barbar bir saldırıyla onu her koldan istila eden tüm o omuzlarındaki yüklerden…

✨✨

🤞 Kitap bölümlerinden haberdar olun!

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Scroll to Top